29 Temmuz 2010 Perşembe

BUDAMA MEVSİMİ

     Evet dostlar herşey gibi hayatın da bir budama mevsimi vardır, kimi diğerlerine yer açsın diye, kimi de daha iyi serpilip gelişsin diye budanır hayattan birşeyler. Bazen hiç bitmeyecek diye başlayan beraberlikler, bazen uzun geçmişi olan bir dostluk payını alır bu mevsimden, bazen de bir annenin eteğini çekip gidişidir küçük çocuğun parmakları arasından bu. Budayan için belki sorun yok ama, fikri sorulmadan budanan ve yabani ot misali bahçeden sökülüp atılanlar için aynı şey söylenemez herhalde. Bazen de öyle abartır ki hayatınıza dahil olan biri, siz budamak veya söküp atmak zorunda kalırsınız onu bahçenizden. Peki bunda sorun ne diyeceksiniz, kangren olmuş bir uzvu kesip atmaktan başka çare var mıki? Ne biliyim belki de yok, ama kendinizden birşeyler bırakmış olmaz mısınız peki o attıklarınızın içinde. Sonuçta hayatımıza dokunan herşeye bizden bir parça bulaşmaz mı, onu hayatımızdan uzaklaştırdığımızda bir parçamızda onunla beraber bırakmaz mıyız acaba? Kimbilir, belki de bazen kendimizden birşeyleri de feda edebilmeliyiz devam edebillmek uğruna! Tek sahip olduğumuz şu ansa eğer, o zaman tek sahip olacağımız da şu anda olduğumuz kişidir belkide. Amaaaaan kafam karıştı, bilgisayarın başına otururken bidolu cümle vardı kafamda halbuki şu an bomboş içi. Hayatla hesaplaşmak olunca konu ne kadar da acemileşiyoruz değil mi? İçimizde ifade edilemeyen duygular. Bazen düşünürüm, acaba biz kaderin elinde oyuncak mıyız, yoksa dümen gerçekten bizim elimizde mi diye. Dümen elimizde olsa ne olacak sanki, duygularımız ve sorumluluklarımız olması gereken manevraları yapmamıza imkan tanıyacak mı acaba? Şu hayat oyununu gerçekten ustaca oynayabilen kimseyi tanımadım henüz, varsa tabi öyle biri. Bazen kafamdaki sorulara bir çözüm olur belki diye felsefeye dalarım, sonuç; sıfıra sıfır elde var sıfır. Bu yaşamın içinde soruları yanıtlayabilen yok belki de, ancak üç boyutlu bu cendereden kurtulunca bulacağız belki cevapları. Umarım herşey için çok geç olmaz o zaman!

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Hayat bir masal gibidir, nekadar uzun olduğu değil, nekadar güzel olduğu önemlidir.

EN KIYMETLİ İZLEYİCİME

    Şu anda beni özel olarak izleyen sevgili okurum, insanları onore etmeyi çok iyi biliyorsun ve senin bu özelliğin benim gibi acemi birine bile hergün bilgisayarın başına oturup birşeyler karalama cesareti veriyor. Birkez daha anlıyorum ki; ne kadar becerikli olduğumuz değil, ne kadar yüreklendirildiğimizdir aslında  başarımızın belirliyicisi. Senin o güzel yorumların ve kişisel olarak bana olumlu geridönüşlerin sayesinde kendimi gerçekten yazabilen biri olarak görmeye başlayacağım neredeyse. Benim için bu kadar önemli olan bir konuda desteğini esirgemediğin için sana minnettarım. Herkesin bir hayali vardır ya hani, yaşamında gerçekten özlemle beklediği, benimkide bu işte;gerçekten adam gibi yazabilmek. Tamam canım biliyorum şu anda bundan çok uzak olduğumu ama olsun ümit garibin ekmeğidir. Artık biliyorum ki sen benim gerçekten dostumsun çünkü: Dostlar birbirini iyi işlerde ve gelişme yolunda herzaman destekler, kendi egolarına kulak vermeyerek. Bana olan sevginin objektif bakmana engel olabileceği endişesini de taşımıyorum dersem yalan olur. Ama yine biliyorum ki, sen dobra bir insansın ve beğenmediğin birşeyi baban bile olsa söylemekten geri durmazsın karşınndaki. İşte bu da beni ümitlendiren bir unsur, kendimi bildim bileli okur, okur, okurum ve gittikçe bende bir aşk halini aldı bu okuyup yazma işi. Umarım bu Ferhat ile Şirin aşkına benzemez de ölmeden vuslata ereriz. Veeeeeeee tabiki bu aşkımızın ürünü de hep söylediğim gibi gıcır gıcır ciltli nurtopu gibi bir kitap olur umarım! Ve yine tabi ki, ailemi genişletmek için yeni çalışmalara başlarım ondan sonra da. Sevgili okurum ve en iyi dostum umarım sana layık yazılar eserler vücuda getiririm de senden hep böyle övgüler almaya devam ederim, en büyük hayalimi gerçekleştirmenin bonusu oluyor senin gibi okurlarımdan aldığım bu geri dönüşler. Duygulandım şu anda daha fazla devam edemiyorum, seni seviyorum, ruhundaki o ince çizgiyi hiç kaybetme ve çevrendeki hoyratlıkların onu silmesine sakın izin verme. Sevgi ve minnetle.........

25 Temmuz 2010 Pazar

BİRŞEY VAR AMA NE?

     Sizin başınıza hiç geldi mi bilmem ama benim başımdan hiç gitmiyor. Hani koşturarak markete gidersiniz ya, çok acil ihtiyacınız olan birşeyi almaya, gelgelelim reyonlara yönelince birden aklınızdan uçup gider alacaklarınız ve neye uğradığınızı bilemeden kalakalırsınız ortayerde öylece. Hah işte benim yaşamdaki halim aynen böyle, kalakaldım hayatın ortasında iki elim yanımda. Ben buraya birşey yapmaya gelmiştim ama ne? Yaşamaya geldin diyorlar dünyaya hayır, eh bir çocuk yapıp neslin devamına yardım etmeye diyorlar hayır, peki yaptıklarınla yargılanacağın için ne tür yaşayacağını görmek için geldin dünyaya hayır. Bence insanın yaratılışı daha büyük sırlara gebe. Biliyorum insan olarak bir görevim, yapmam ve yaşamam gereken birşeyler var ama ne? Doğrusu ben dünyanın imtihandan çok bir eğitim yeri olduğuna inanıyorum, dinimin öğretilerine bağlı olduğum için başka felsefelerden medet umamıyorum da,o zaman bize dinimizle ilgili anlatılmayan gerçekler olmalı. Eğer öyle olmasa beni dürten bu duygu ne peki? En samimi ve masum duygularımla biliyorum, benim burada şu anda henüz çözemediğim bir görevim var. Yaşamdan tek muradın şu anki yaşadıklarımız olduğuna inanamıyorum. Haşa benim içimdeki en güzel tahtlara oturttuğum o YARATICI bu kadar basit şeylerle yetinmez, O'nun daha yüce bir amacı var eminim ben.Belki de asıl bunu görebilecek miyiz diye deniyor bizi. Bunu anlamalıyım yoksa asla huzur bulamayacağım, gecenin bir yarısı uyanıyorum yapmam gereken birşey var ve ben burada tembel tembel yatıyorum diye huzursuzluktan kıvranarak. Kaybettiği çok değerli birşeyini bulana kadar huzur bulamaz ya insan, işte öyle bir kayıp duygusu yaşıyorum sürekli. Şimdi hayatımdan memnun olmadığımı düşüneceksiniz belki ama yanılacaksınız, hayatından memnun olmak için herşeye sahip ender insanlardan biriyim. Ama insan sadece kendi mutluluğundan sorumlu değildir ya hani, bende işte böyle ihmal ettiğim birşeyin ağırlığını taşıyorum. Bu arayışım kendi mutluluğum için değil, yaratılış amacımızı gerçekleştirerek sorumluluğumu yerine getirme gayreti ve huzuru bulmanın tek anahtarı benim dünyamda. Dile getiremediğim en önemli sorunum şu aslında; biz neden yaratıldık ilk başta yani, dünyaya gelişimizden bahsetmiyorum ben, ruhlarımızın ilk yaratılışından bahsediyorum. Bu konuda samimi bir fikri olan varsa lütfen benden esirgemesin, gerçekten bu benim için çözülmesi gereken en büyük problem ve hani biryeri ağrırken insanın nasıl hiçbirşeyden zevk alamazsa, bende dünyanın hiçbir nimetinin tadını çıkaramıyorum bu sorular beynimi kemirirken. Herşeye rağmen sana şükrediyorum ALLAHIM ve beni aydınlatmanı diliyorum senden, tüm insanlıkla beraber.

KİMİN UMURUNDA

     Kendimize hep bir aynadan bakmaya alışmışız, maddi olana ve manevi olana. Hadi dış görünüşümüzden başka türlü haberdar olamıyoruz günün şartlarıyla bunu anladık peki ya içimize bakmak için aynaya neden ihtiyacımız var o zaman. Ha anladım ayna olmadan kendimi nasıl göreceğim diyorsunuz. Ama bu aynanın güvenilirliğini ve sağlamlığını kim ve nasıl kontrol edecek. Duvarımıza astığımız aynayı kontrol etmek kolay hemen hemen gerçeğine yakın görüntü verip vermediğini anlarız öyle ya da böyle. Peki karşımızda duran ve sürekli bizi izleyen etten kemikten oluşan aynaların güvenilirliğini ne garanti ediyor? Hadi diyelim kendi herşeyi olduğu gibi görebildi gerçekten, bize bunu doğru yansıtacağının garantisi var mı? Bunun nefsi var, egosu var, bize olan ve asla objektifliğinden emin olamayacağımız duyguları var, birde üstüne üstlük onunla olan geçmişimiz var iyi veya kötü. Gel de çık işin içinden bak şimdi bu aynaya ve kendine ona göre çekidüzen ver bakalım. Durun hemen öyle ümitsizliğe kapılmayın, ben size en gerçek ve asla yanılma payı olmayan aynayı söyleyeceğim, vicdan diyoruz biz buna ve siz susturmak için kafasına çok sert bir cisimle vurmadıkça, maddi ve manevi rüşvetlerle geçici olarak gözünü bağlamadıkça asla size gerçeği söylemekten vazgeçmeyecek bu ayna. Susturmak derken aslında susan o değil, biz kulaklarımızı sımsıkı kapatırız ve ona verdiğimiz rüşvetlerle vicdanımızı susturduk zannederken aslında daha büyük bir gürültü çıkararak onun sesini kamufle etmektir tüm yapabildiğimiz. O rüşvet dediğim şeyler de aslında kulaklarımızı tıkamak ve gözlerimizi bağlamak için kullandığımız tıkaçlardır kendi kendimizin. Belki bir dost el gelip çıkarır atar gözümüzdeki ve kulağımızdaki bu paçavraları şanslıysak ve bu dost elleri küstürüp atmadıysak zamanında. Yani dostum bırak elalemi sen kendini ikna et yaptığının doğruluğuna.Ben daha da ileri gidiyorum ve diyorum ki; kimin umurunda başkasının dediği, henüz o başkalarının gerçek olduğu ispat edilememişken çağımız bilimi tarafından bile. Tek gerçek var o da kendin, sen içindeki seni mutlu et bil ki; tüm dünya mutlu, çünkü içinde tüm alemi taşıyan bir varlık var o da sen. Kendini asla küçümseme, küçük olsan şah damarından daha yakın olur muydu koca alemlerin yaratıcısı sanıyorsun. Sen kendinden hoşnut olursan tüm dünya çevrende pervane, yaratan sever seni O her aynadan iyisini gören ve bilen en son gaye.