25 Şubat 2010 Perşembe

KARDANADAM

Bahçedeki çitin dibinde tek başına duruyordu, hava öyle soğumuştu ki havuç burnu buz tutmaya başladı. Başındaki bere ve boynundaki atkı bu bıçak gibi kesen soğuğa ne yapabilirdi ki? Elinde tuttuğu süpürge parmaklarına yapışmştı. Soğuğun ne olduğunu önceleri hiç bilmezdim diye düşündü kardanadam. İrkildi birden evet ya ben kardanadamım nasıl üşüyebilirim ki? Buna bir anlam veremedi ama o ısıran soğuğu iliklerine kadar hissetmeye devam etti. Ne zaman başlamıştı üşümeye, düşündü uzunca bir süre. Bir şimşek çaktı kafasında, insan olmaya özenmişti bizim kardanadam. O minicik çocuklar etrafında koşuşturup, sevinç çığlıkları atarken. O buz gibi kalbinde böyle şeyler hissetmeyi ne çok istemişti o zaman. Akıl edemediği birşey vardı, oda birkez hissetmeye başladımmı acıyı ve tatlıyı siz seçemezsiniz, herşeyi olduğu gibi kabul ederek bununla barışabilirsiniz ancak........Şimdi karar zamanıydı, ya tüm duygulardan arınıp taş gibi yaşayacak ya da tüm duygulara kalbini açarak bununla baş etmeye çalışacak. Siz kardanadam olsanız hangisini yapardınız? Cesaretiniz var mı herşeye rağmen iyiki varım ve yaşamak istiyorum demeye.

24 Şubat 2010 Çarşamba

SIRTIMIZDAKİ ÇUVAL

İnsan dünyaya sırtında boş bir torbayla gelir. Yaşadığı her an bu torbaya birşeyler atar. Zamanla bu torba öyle ağırlaşır ki taşınamaz hale gelir. Onu taşımaya çalışırken artık ilerleyemez hale geliriz. Artık yürümeyi bırak, gerilemeye başlarız. Şimdi yapılması gereken bu torbayı şöyle bir önümüze döküp karıştırmaktır. O zaman göreceğiz ki hüzünler, neşeler, hayal kırıklıkları ve mutluluklar biriktirmişiz. Fakat birşey var ki tüm bu birikimlerimizden geriye kalan tortular bize gelecekte mükemmel bir sermayedir. Yeter ki bu sermayenin farkında olalım ve onu kullanmak isteyelim. Unutmayalım, bu sermayenin karşılığı bizim hayatımız ve zamanımızdır. Peki, bize bukadar pahalıya mal olan bir varlığı niye boşa harcarız? Gelecekte bu tecrübelerin yolumuzu aydınlatmasına izin verirsek daha az tökezleriz unutmayalım. Artık ağzına kadar dolu o çuvalı sürüklemek yerine sirkeleyip boşaltmalı ve içindeki tohumların etrafa saçılıp filizlenmesine izin vermeliyiz. Unutmayalım, tüm meyveler olgunlaştıkça tatlılaşır. Zamanda tüm acıları tatlıya çevirir. Hayatta tüm yaşadıklarımızın amacı bize birşeyler öğretmektir. Yaşadığımız her olayı bu gözle değerlendirirsek hayatımız su gibi akıcı ve huzurlu olur. Yaşayıpta üstesinden geldiğimiz her acı bizi hayatta bir derece daha yükseltir. O zaman bize hayatta ilerleme ve gelişme şansını veren tüm yaşanmışlıklara minnetttar olmalıyız.

BİŞEY YAPMALI

Nefes almak değildir yaşamak, o sadece bitkisel bir hayattır. Oysa bizi bitki ve hayvanlardan ayıran birşey olmalı ki biz insan olalım. Evet bu akıldır ama aklı kullanmamızın yolunu hayalgücümüz belirler. İnsanların asıl farkı bu gücü nasıl ve nekadar kullandığındadır. Bu gücü kullanarak insanlar hayattaki görevlerini ve yerlerini bulur. Yaşamdaki görevimizi bulmak için kullanabileceğimiz en büyük silah hayalgücümüzdür. Aslında bizler dünya çapındaki kocaman pazılın birer parçasıyız. Şimdiki yapmamız gereken pazılda kendimize uyacak yeri ve görevi bulmak. Bunun için tek yapacağımız içimize bakmak. Aslında ben kimim, ne istiyorum, hayatımı nasıl yaşamak istiyorum sorularına vereceğimiz cevap bizim kimliğimizi belirler. Böyle bakınca dünyada asla yerini bulamadan ortalıkta savrulup giden kimliksiz öyle çok harcanmış hayat var ki.....
Sen yerini bulabildin mi diye sorarsanız, cevabım maalesef hayır. Halen zaman öldürmekteyim dünya üzerinde. Sancılarımın sebebi de bu ya zaten. Bu aksiliği görmeden yaşayıp gidyorsanız ne ala, bu yanlışlığın farkına vardıysanız vay halinize! İşte böyle debelenir durursunuz benim gibi. Ama söz ben yerimi bulursam size haber vereceğim. Hem de avazım çıktığı kadar bağırarak!......

hayalimdeki çocuk

Güzel bir kış manzarası, bir dolunay gecesi. Kar sımsıcak bir yorgan gibi heryeri kapatmış. Ağaçları, yolları ve tüm doğayı bir anne şefkatiyle sarmalamış. Meyilli dar bir yol yılan gibi kıvrıla kıvrıla aşağıdaki ırmağa doğru iniyor. Yol engebesinin azaldığı biryerde çatallanıyor, işte bu yol ayrımında küçük şirin bir ev var. Cansız bir nesne sevgiyi sıcaklığı nasıl yansıtır bilinmez ama, bu evden sevgi ve huzur yayılıyor. Masalsı bir yer burası. Herkesin içinde yaşamak isteyeceği bir masal. O evde küçük bir çocuk yaşıyor, gülen gözlerle dışardaki harikulade manzarayı izliyor. Hani kendimiz güvendeyken bir korku filmi izlemenin verdiği rahatlık ve minnet duygusuyla bakıyor dışardaki azgın soğuğa ve içerde sıcacık yanan sobaya. İşte en güzel hayallerimde o çocuk ben olurum.