8 Mart 2010 Pazartesi

DEPREM

İnsan hayatı depremlerle dolu, kimi duygusal, kimi parasal, kimi fiziksel buda en acı en gerçek deprem işte. Elazığ'da yaşandı düngece sabaha karşı. Hiç alışık olduğumuz sabah kavramına uymuyor deyil mi bu yaşanan? Hani bir sıkıntıya düçar olduğumuzda her gecenin bir sabahı var diye beklediğimiz sabahlardan değil bu sabah. Ama ne olursa olsun yaradandan ümit kesilmez, biz böyle bilir böyle söyleriz. Tabiki öyle bukadar büyük bir sıkıntıya başka nasıl dayanır yoksa insan. Bizler insanız her zaman yaratıcımıza güvenip dayanmaya muhtacız. Her ruh kendinden daha güçlü bir merciye dayanarak ferah bulur ancak. Buda yine kendi içindeki güç kaynağına müracaattan geçer. Bunları insan olarak biz felakete uğramamış olanların sorumluluğunu hafifletmek için söylemiyorum. Tam tersine onlara metanet dilerken bizim gibi şuan için tuzu kuru olanların sorumluluğunu hatırlaması ve bir an sonra onlardan daha acı bir tecrübeyle yüzleşmeyeceğimizin garantisini kimsenin veremeyeceğini tekrar etmek için söylüyorum. Belki bunu bir nebze olsun garantiye almaya umarak şuan herşeye ihtiyacı olan o insanlara karınca kararınca yardım etmeye azmetmeliyiz. Bu yardımı herkes gücü ölçüsünde yapacak tabiki, dürüstçe kendimize bakalım ve diyelimki ben gerçekten ne yapabilirim, bu soruyu kendimize soralım ve dürüstçe cevaplayalım. Eğer hiçbirşey yapamıyorsak dua edelim bol bol en büyük kudret sahibini yardıma çağıralım. Tüm bunların asıl çaresi empati sanırım, bizi sıkınltılardan koruyan tek kalkan, halis niyetle insanlara yardım etmeye çalışmak ve o insanların da bizden bir farkı olmadığını hatırlamak ve hepsinin iyiliği istediğini ve hakettiğini vicdanen kabul etmek gerekiyor. Unutmayalım her insan bizim gibi bu alemin bir parçası ve hepsi iyiliği, güzelliği hak ediyor. Artık kabul edelim, her koyun kendi bacağından asılır ama bizler onları sessizce seyredersek birgün sıra bizede gelir. Bu alemin yazılmamış kuralları vardır ve buda onlardan biridir!

Hiç yorum yok: